Erdil Yaşaroğlu
Karikatürist, Heykeltraş, Penguen Dergisi Editörü
Tanıdığım kadarıyla Erdil…
Onu ilk hatırladığım zamanlarda bebekti daha. Konuşamıyordu, sürekli ağlıyordu ve altına yapıyordu. Küçük, iğrenç ve zararlı bir yaratıktı.
Fakat onu sevmek zorundaydım. Çünkü seçme şansım yoktu. Onla beraber gelmiştik bu dünyaya, onla beraber gidecektik. Anaokuluna giderken öretmeni ona kağıt ve boya kalemler vermişti. Ilk çizgilerini o zaman gördüm. Çok eğlenceliydi çizdikleri. Diğer salak çocuklar gibi çizmiyordu. Evleri, arabaları, böcekleri degil, rüyalarını ve hiçbir zaman anlamadığım garip ama güzel o şekilleri karalıyordu kağıtlarına. Sonra ilkokula başladı. O kadar yaramazdı ki, belki uslanır diye her sene sınıf başkanı seçilirdi. Görünürde usluydu. Ama sevmediği öğrencileri yaramazlık yapıyor diye tahtaya yazar ve dövdürürdü onları. Annesi onu gece onikilere kadar eve sokamazdı. Hep sokaklardaydı ama derslerini de ihmal etmezdi. Başarılı bir oğrenciydi. Resim yapmaya devam etti ilkokul boyunca. Ödüller aldı. Okulda yaptigi 23 Nisan ve Kurtuluş Savaşı resimleri dışındakiler çok keyif veriyordu bana. Bazı öğretmenleri onun çizdiği resimleri babası çiziyor zannediyordu. Bu yüzden defalarca azar isitmisti.
Yakın bir arkadaşı vardi. Kuzeni Varol. Sürekli onunla oynardı çocukluktan ben. Sonra bir ara Varol karikatür çizmeye başladı. Bütün aile karikatür çizebiliyor diye Varol’u daha çok seviyordu. Veya o öyle zannediyordu. Bu kıskançlık yüzünden o da karikatüre başladı. 12 yaşlarındaydı. Yarışmalara katıldı. Bir sürü ödül aldı. Bu tarafta iyi olmasına ragmen, dersleri kötü gidiyordu. Neyse ki iyi yürekli anne ve babası ona hiç kızmıyordu. Hep yanındaydılar. Liseyi bitirdiği zaman karikatürlerini koltuğunun altına aldı ve Limon dergisine gitti. Her hafta çok çalışıyor ve bir sürü karikatür götüruyordu dergiye. Fakat ya bir, ya da iki tanesi yayımlanıyordu. Çok çalışıyordu ama mutluydu. Limon dergisinde köşe sahibi olmak istiyordu. Altı yedi ay gibi kısa bir sürede de başardı bunu. Derginin en genç çizerlerinden biriydi ve yaptığı işleri o zamanlar çok beğeniyordu. Şimdi soracak olursanız, aslında çok kötü işlerdi. Esprileri basit, çizgileri kötüydü. Zamanla düzeltti işlerini. Şu sıralar fena çizmiyor diyebilirim ama hala yeterli değil.
Dergiye girdikten bir süre sonra televizyon için çalışmaya basladı. Plastip Show adını verdikleri kukla programını yapıyorlardı. Sonra bu işten ayrıldı ve yakın arkadaşlarıyla birlikte Mr. Veb Yaratım Ekibi’ni kurdu. Bir sürü talk show, dizi ve eğlence programları hazırladılar.
Bir yandan da okula gidiyordu. Güzel Sanatlar Akademisi’nde heykel nasıl yapılır dersleri alıyordu. Bu arada Limon Leman oldu. Dergiye girdiğinden bu yana sekiz sene geçmişti. Komikaze köşesinin yanına Marion tipini de eklemişti.
2002 yılının sonuna doğru arkadaşlarıyla Penguen Dergisi’ni kurdu. Artık orada çiziyor. Komikaze.net diye bir site yapmıştı 99 yılında, onunla da ilgileniyor.
Sürekli sinemaya gidiyor. Hayatta hiçbir zaman işine yaramayacak olan bilgileri öğreniyor. Bunun için saatlerce ansiklopedi okuyor. Bir ayının kış uykusunda yarı yarıya kilo kaybettiğini bilmek onu sevindiriyor. Resim yapıyor. Büyük tuallerle oynarken onu ana okulunda daha yeni tanıdığım yıllari hatırlıyorum. Resimleri hala o çocuk resimlen. Ayni renkler, aynı çizgiler. Mutlu, her zaman mutlu. Derdi yok degil. Herkesin derdi var. Ama o bu dertlenn bir sure sonra bitebileceğini hatırlayabiliyor. Hayatın sıkıntılarının kendisini üzmesine izin vermiyor.
Bu hayata beraber geldiğimiz için ve onunla beraber gideceğim için kendimi çok şanslı sayıyorum. Çünkü o iyi birisi. En azından bana karşı iyi, Benim kadar tanısanız siz de onu severdiniz. Ama hiçbir zaman ona benim kadar yakın olamayacaksınız…